4 Aralık 2009 Cuma

# GECMISIMIZIN EN GUZEL EGLENCELERINDEN BIRI... RADYO




# RADYONUN TARIHI

1- İtalyan Mucit Guglielmo Marconi radyoyu icateden kişi olarak kayıtlara geçmiştir. Ancak radyonun kendi icadı olduğunu iddia eden birçok kişi ortaya çıkmıştır. Telsiz telegraf patentine sahip olan Nikolai Tesla, Olive Lodge bu iddiayı ortaya atanların başında gelir. Rus mucit Alexander Stepanovitch Popov ise anlaşılabilen ilk radyo dalgalarını iletmeyi başarmış ancak bu icadı için patent almamıştır. Daha pek çok insan vardır fakat ticari başarıyı yakalayan kişinin Marconi olduğu herkesçe kabul edilir.

Popov, Lodge ve Marconi, Edward Branly'nin bulduğu Branly Tüpü adı verilen ve radyo dalgalarını saptamak için kullanılan bir aracı geliştirmeye çalışıyorlardı. 1890 yılında başlayan bu geliştirme çabaları 1895 yılında Marconi ve Popov'un birbirlerinden habersiz bir şekilde geliştirmeleri ile sonlanacaktı. 1896 yılında ise ilk defa Popov tarafından"Heinrich Hertz"ismi Mors alfabesi kullanılarak anlaşılır bir şekilde iletildi.İtalya'da aradığı desteği birtürlü alamayan Marconi sonunda İngiltere'ye gitti veburada ilk radyonun patentini aldı. Bu patent alımının ardından birçok farklı versiyonu üretildi. Lee De Forest ve Edwin Howard Armstrong Amerika'da radyo teknolojisinde çok büyük değişiklikler yaptılar.Tüpler ve devreler kullanrak bambaşka bir hal kazandrdılar. 1947 yılında transistörün icadı ise radyo teknolojisi için bir devrim olmuştur.

2- 1864 yılında kraliyet bilimcisi James Maxwell, seçkin beyefendilerin üyesi olduğu bir topluluğa, o güne kadar elektrik ve manyetizma konusunda geliştirilmiş bütün teorileri birleştirdiği, matematik olarak mükemmel bir teori ve ispat sundu. İşin matematik kısmı o kadar güzel, o kadar kusursuzdu ki, bu durumu gerçek dünyada deneylerle ispatlamak gereksizdi.Tabiki bunun tersini düşünenler de vardı. 1887′de Hertz Almanya’da Maxwell’in öne sürdüğü formülleri, gerçek dünyada deneylerle ispatladı. Hertz’e göre yaptığı işin Büyük Usta Maxwell’in haklı olduğunu ispatlamaktan başka bir önemi yoktu.Hem Maxwell hem de Hertz yaptıkları çalışmaların pratikte ne işe yarayabileceğiyle ilgilenmemişlerdi. 1894 yılında Hertz’in çalışmalarından haberdar olan Marconi, İtalya’da ailesinin evinde, onun deneylerini geliştirip, kullanılabilir bir araç haline dönüştürmek için çalışmalara başladı. Aynı şekilde Tesla da Almanya’da benzeri bir çalışma içerisindeydi.Elektrik ve manyetizmanın birbiriyle ilişkisi aslında bilimsel araştırmadan çok eğlencelik deneyler sırasında tesadüfen keşfedilmişti. Buradan yola çıkarak, radyonun, ki o günler için kablosuz telgraf, gelişimi içinde bilimsel çalışmadan daha çok deneme-yanılmasüreci işlemeye başlamıştı. Bu ticari bir yarıştı. Marconi’nin İngiltere’de kurduğu British Marconi ile Almanya kökenli Telefunken şirketleri arasında hem teknik hem de patentler üzerinden süren bu yarış kısa süre Amerika Birleşik Devletleri’ne sıçradı.Belki de ilk defa bilimsel çalışma yöntemleri ile piyasa yöntemleri birbiriyle karşı karşıya kalmaya başlamıştı. Bilim adamları değil mucidler yarışıyordu. Bilimsel ya da teknik başarılarından daha çok da ticari girişimleriyle başarı hedeflenmekteydi. Tesla ve Marconi’nin radyo üzerinde hak iddia ettikleri patentleri üzerine karşılıklı davalar açıldı. Ve sonunda piyasa kazandı.Radyo21920 civarında Büyük Amerikan şirketleri bir araya gelerek ellerinde bulundurdukları patentlerini birleştirdiler ve bir monopol oluşturdular.

Westinghouse, GE, ATT ve RCA bir araya geldiler. Westinghouse ve General Electric, Amerika’daki bütün radyoları üretmekte ve bunlar RCA markasıyla piyasaya sürmekteydiler. ATT ise yayın yapmak için gerekli donanımları üretmekteydi. Radyonun keşfi ve gelişimi aslında günümüz iletişim teknolojilerinin gelişim modelini oluşturmuş gibi görünüyor. Televizyon, telefon, mobil telefon, internet, kablosuz ağ, anında haberleşme yazılımları ve benzeri teknolojilerin gelişim süreçleri, teknik başarıdan daha çok deneme-yanılma, pazarlama ve patentler üzerine kurulmuş durumda.






# TURKIYE'DE RADYO

Türkiye’de radyo stüdyosu ilk kez İstanbul’da 1927 yılında kurulmuş ve ilk canlı yayınına 1933 yılında bir futbol karşılaşmasıyla başlamıştır.Taksim Stadında yapılan canlı yayını o dönemin ünlü maç sunucularından Sait Çelebi sunmuş, yayının gerçekleşmesi için Taksim Kışlası’nın çatısına antenler yerleştirilmiştir. Yayın arada bir kesilmesine, parazitli gelmesine karşın, halk tarafından baştan sona ilgi ile izlenmiştir. Ankara’da ise ilk radyo stüdyosu 1928 yılında kurulmuş ve ve 1938 yılında ciddi öğretim yapan , sanatkar yetiştiren türk Mûsikîsi’nin sorunlarına eğilen, bütün bu işleri sıkı bir disiplin içinde yürüten bir öğretim kurumu olmuştur.






Turkiye'nin ilk kadin spikeri Emel Gazimihal'dir.




# BENIMDE  TANISMA  SEREFINE  NAIL  OLDUGUM COK SEVDIGIM  DURNEV TUNASELI

Bir dönemin unutulmaz seslerinden, radyo ve reklam programları spikeri Dürnev Tunaseli, Ahmet Oktay'ın tarifiyle, "At kuyruğu saçlı, hep pantolonlu, dal gibi bir kadındı. Gövdesine bakan balerin sanabilirdi, ince uzun ellerine bakan piyanist."Radyo spikerlerinin reklamlarda görev alması yasaklanınca istifa etti ve bütünüyle reklam programlarında değerlendirdi sesini. Krepen Pasajı'ndaki Neşe adıyla anılan lokanta neredeyse bürosu gibiydi. Reklamcılar onu, o reklamcıları Neşe'de buluyordu.

Gerisini yine Ahmet Oktay'ın anılarından okuyalım:

"Dürnev saat 11-12'ye doğru gelir, ortadaki beyaz mermer masanın başına otururdu. At yarışçılar, metin yazarları, kim olursa olsun; yer varsa orta masaya çökerdi. Sanattan, ama en çok, o yılların özel koşulları dolayısıyla politikadan konuşulurdu. 27 Mayıs yaşanmış, umutlar düş kırıklığına dönüşmüş ve Türkiye 12 Mart'a doğru yol almaya başlamıştı."Gazeteci Tevfik Yener de şöyle anlatıyor Dürnev Tunaseli'yi:"Taaaa 1959'larda filan... Neydi dostlar; bütün tiyatro oyuncularının müdavimi olduğu Jorj'un Kulis'i... Beyaz saçlı Rus barmen Grişa, spikerlerin kraliçesi Dürnev unutulur mu? Dürnev Tunaseli bizden hayli önce dünyaya merhaba demiş. Ancak; onun havası, yaş farkını süpürüp yok ediyordu. İstanbul'un bütün gençleri o kadına aşıktık. Makyaj yapmaz, eteklik giymezdi. Yarı kırlaşmış, karabiber saçlarını topuz veya at kuyruğu yapardı. Uzun, dik ve umursamazdı. Şık ceketleri ve çeşitli pantolonlarıyla tur atardı İstiklal Caddesinde... Unutulmaz Dürnev çok havalı kadındı."Sonra her şeyden bıktı ve Bodrum, Gölköy'e yerleşti Dürnev Tunaseli... Orada öldü.



(Üstteki fotograf Bodrum Veli Bar'da çekilmiş. Soldan üçüncü, elinde kadehiyle Dürnev Tunaseli. Solunda ressam Uğur, sağında barın sahibi rahmetli Veli...)


# UNUTAMADIGIMIZ RADYO PROGRAMLARI

- Arkasi yarin
- Okul radyosu: hafta içi hergün, öğleden önce ve sonraları olmak üzere 2 kere yayınlanırdı
- Zeki Müren sizlerle : Pirelli için hazırlanmış bir programdı. Gözünüz yolda, kulağınız bende olsun sevgili şoför kardeşlerim...
- Orhan Boran ve Yuki : Yuki bir tavşandı. anlatılan diğer karakterler Salça Stelyo ve Şişko Nuri idi...
- Bir roman bir hikaye: gece 10'dan sonra yayınlanan ve bir kitabın tamamının günlerce okunduğu bir programdı
- Sizler için : Sebla Ozveren hazırlayıp sunardı ...
- Latin rüzgarı: Sezen Cumhur Onal'ın hazırlayıp sunduğu bir muzik programi
- Pazar stüdyosu
- Ajans ve arkasından "Seyir, hidrografi ve oşinografi dairesi"nden
- Uğurlugil Ailesi :Yıldız ve Müşfik Kenter hazırlardı. Tevfik Gelenbe arap bacıyı seslendirirdi...
- Beraber ve solo şarkılar...
- Yurttan sesler korosu
- Keloğlan ve Rüştü Asyalı...
- Gece ve Müzik : hazırlayan ve sunan Aykut Sporel...
- Cocuk bahçesi
- Cumartesiden pazara: c.tesi geceleri 23'te yayına başlar 24'ten sonra biterdi.her türden güzel şarkılar çalardı
- Gun Basliyor: Trt2'de Nejat Cetinok'un cumartesi sabahları sunduğu, pazar hariç haftanın tüm günlerinde Oya yaylalı ve diğer sunucuların dönüşümlü paylaştıkları 07:00'den 08:00'e kadar süren bir program...
- Sabahtan sabaha : 07:30 ana haber bülteninin ardından başlayan Bülent Ozveren'in sunuculuğunu yaptığı kuşak program.
- Ses ve Saz dünyamızdan :Ali Rıza Avni'nin hazırlayıp sunduğu muzik programi...
- Dilek kutusu :cumartesi 17:00'de başlayan klasik batı müziği isteklerinden oluşan program
- Kadın Dünyası : Haftası arası hergün 09:00'dan 10:00'a (arkası yarın öncesi) Filiz Ercan'ın hazırlayıp sunduğu program
- Oğle Uzeri : Her öğle saati Türkiye radyolarının dönüşümlü hazırladığı program...
- Akşama Doğru : Her akşam 17:00'den 18:00'e kadar süren program
Ve simdi hatirlayamadigimiz bir cok program

Bir de isimlerini asla unutmadığımiz :
- Efekt : Korkmaz Cakar
- Reji : Ertuğrul Uner
- Selçuk Kaskan
- Tarık Gürcan
- Binali Selman
- Maç anlatımlarında : Halit Kıvanç, Orhan Ayhan, Necati Karakaya...:)


TRT RADYO
http://radyo.trt.net.tr/Sayfalar/Web/AnaSayfa.aspx

KARNAVAL RADYO
http://karnaval.com/radyolar

CANLI RADYO DINLE
http://canliradyodinle.gen.tr/

# EKSI SOZLUKTE RADYO
# televizyon yokken annelerimizi babalarımızı eglendiren teknoloji

# 1920 yilinda yayina baslamistir. ilk radyo istasyonu (kdka) westinghouse tarafindan, radyolari satabilmek amaciyla kurmustur

# küçükken insanların içinde hapis bi şekilde yaşayıp, sıraları gelince ağlaya ağlaya şarkı söylediklerini düşündüğüm kutu.

# televizyonun icat olmasından sonra barındırdığı mertliği epeyce kaybetmiş olan müessesedir kendileri. hoş, halen eski saygınlığını korumaya çalışan kişiler, yayıncılar mevcut. ancak bu insanlar, olimpik yüzme havuzuna damlatılacak bir damla kan gibiler. onları bulabilmek için köpek balığı kadar hassas olmak, iyi koku almak gerekiyor. geri kalanlar vıcık vıcık, ozonlu, yapay... adı bile iğrenç diğerlerinin baksanıza: diiiceeey...

# huzur verir her zaman her yerde. mutfakta, odada, arabada, çay ocağında, kafede...

# basarili olan bir programi televizyondan daha keyiflidir

# en romantik buluş.

# yurdum insanın genellikle trafikte ve mutfakta dinlediği radyo çok mühim bir iletgeç .(oktay sinanoğlu türkçesi gibi oldu ama zararı yok) bu iletgecin pragmatikliğini bilen goebbelsin*- propaganda bakanı ve hitlerin göz bebeğiydi zamanında- en önemli propaganda aracı radyo idi. alman radyoları abd'de günde 11 saat, afrika'ya 8 saat ve britanya adalarına da bir o kadar kısa dalga yayını yapıyorlardı.-kaynaklara göre rakamlar değişebilir

# isviçre'de hazcedilemeyen mallardan biri. ülkemizde ise pek lüzumlu ev eşyası sayılmaz ve çatır çatır haczedilir

# 2010 yılında binden fazla radyo kanalının bulunduğu türkiye’de ilk radyo anonsu 6 mayıs 1927’de yapılmış:
"alo alo, muhterem sami'in, burası telsiz telefonu 1200 metre tul-u mevç 250 kilosaykıl. bugünkü neşriyatımıza başlıyoruz."




3 Aralık 2009 Perşembe

# CEK CEK NEREYE KADAR :) TESBIH ...




TESBİH : Bir ipe dizili, çeşitli maddelerden yapılan belirli sayıda taneler…tesbih aslında bir ibadet eşyasıdır. Tesbih’in doksan dokuz tanesi Allah’ın Esma-ül Hüsna denilen doksan dokuz adının sayılmasıdır. Namaz sonunda sırası ile otuzüçer defa Sübhanallah-Elhamdulillah-Allahu Ekber sözleri tekrarlanır, islamda ibadetin bir gereği olan tesbih otuzüçlük ve doksandokuzluk dizileri ile aynı zamanda bir sanat dalı olarak gelişmiş, tesbih yapan atölyeler tesgahlar açılmıştır.


Tesbih yapımında Zümrüt, Yakut, Lapis, Firuze, Lületaşı, Akik, kuars,Ametist,Yeşim, Yıldız taşı, Necef, Kan taşı, Şah maksut gibi kıymetli ve yarı kıymetli taşlar….Sedef,İnci, Mercan, Fildişi, Deve dişi,Mors dişi,Deve Kemiği,Fil kemiği, Bağa, Keçi-Manda-Geyik-Ceylan-Bufalo-Sergerdan(Gergedan boynuzu) gibi hayvansal ürünlerden tesbihler yapılmıştı, organik maddelerden yapılan Kehribar, Oltu,Siyah kehribar ayrıca Abanoz,Zeytin çekirdeği, Gül, Peleseng(gemi ağacı), Vengi(Sandal Ağacı),Demirhindi, Sakız Ağacı, Kuka, Narçıl, Andız,gül ağacı, Yılan ağacı,Öd ağacı gibi bitki kökenli tesbihlerin yanı sıra kristal, Beykoz boncuğu gibi cam tesbihlerinde yapıldığı görülür, tesbihlerin 33’lük bölümlerini ayıran ayrı parçalara Nişane, iki ucu birleştiren ve genellikle çok süslü yapılan parçayada imame denir.altın gümüş ve ibrişim püsküllü imamelerin ucuna takınla degerli taşlar dizili veya altın, gümüş tel örgülü saçaklar tesbihe ayrı bır guzellık verir…


En iyi tesbihler Osmanlılar devrinde İstanbul'da yapılmış, İstanbul'da yüzlerce tesbih atölyesi açılmıştır. Tesbihlerin çok ufak tanelilerine zenne yani kadın tesbihi denir….birde genellikle ceviz ve Ihlamur ağacından yapılan iri taneli en büyüğü 999’luk zikir tesbihleri mevcuttur ..bunlar tekke işi olup zikir ayinleri sırasında çekilir…Türkiye'de birçok müzelerde büyüklü küçüklü tesbih kolleksiyonlerı bulunduğu gibi pek çok tesbih meraklısı çok değerli tesbih koleksiyonlarına sahiptir…..

2 Aralık 2009 Çarşamba

# ANAHTARLAR ...


Tavan arasinda bir suru,demirden yapilmis buyuk, agir birbirine baglanmis anahtar buldum.Cok komik eskiden gece evlerdeki tek guvenligimizi saglayan seydi ,ne kadar guvenli oldugu tartisilir tabiki,cunku hepsi nerdeyse birbirinin ayniydi, komsu istese gelip kendi anahtarinla sizin kapinizi acabilirdi ama olsun biz duamizi okur kapimizi kitler yatardik ve allah babada bizi korurdu.
Gunduzse herkesin kapisi bacasi acik olur,dukkan sahipleride bir yere gidip gelecekse kapinin onune bir sandalyeyi ters koyup giderdi...
Simdi ise binbir cesit anahtarlar,celik kapilar,guvenlik kameralari,pencerelerde demirler,panjurlar ,alarmlar ama yine de evlerimize,is yerlerimize birileri girebiliyor,artik hic guvende degiliz,acaba allah baba elini bizden cektimi?
Hayatimizda ne cok anahtar oldugunu dusundunuz mu hic,kapi anahtari,araba anahtari,kasa anahtari,ingiliz anahtari,cesme anahtari,akort anahtari,sol anahtari,soru cevap anahtari,cennetin anahtari, kalbimizin anahtari:)) kimbilir aklima gelmeyen daha ne anahtarlar vardir.
====================================================================
YUREGININ ANAHTARI
Bir zamanlar ülkenin birinde Polya adında çok genç ve çok güzel bir prenses varmış,
Kral babası yatalak hasta olduğu için bu prensesi kraliçeliğe hazırlamak istemişler,
Ülkenin bütün bilgeleri çeşitli dersler vererek prensesi hızlı bir eğitimden geçirmişler..
Bir süre sonra kralın baş danışmanı onu sınavdan geçirip kraliçe olabileceğine karar verir..
Prenses bu sınavdan sonra baş danışman tarafından bir büyük odaya alınır..
Bu odada farklı renklerde 15 kapı vardır,
Baş danışman prensese derki;
Kraliçe olduğunuz zaman ülkeyi bu 15 kapının ardındaki bilgi ve hazinelerle yöneteceksiniz,
Aslında bu 15 kapının 8 i iyiliklerin kapısı 7 si kötülüklerin kapısıdır..
Buyur anahtalarlarda burada..
Prenses Polya sorar;
Peki ama anahtarların hangisi hangi kapının bunu nasıl bilicem..
Baş danışman cevap verir:
Prensesim eğer yüreğiniz iyi ise eliniz iyilik kapılarının anahtarına gider,
Yüreğiniz bozuksa eliniz kötülük kapılarının anahtarlarına gider..
Yüreğim nasıl iyi olur nasıl bozulur,
İhtiyar baş danışman gülümser,
Prensesim bilgelerin nasihatlarını dinlerseniz yüreğini iyi olur,
Yağcıların övgülerine kulak verirseniz yüreğiniz bozulur.
intro hikâyeleri: Ömer Lütfi Mete
====================================================================
ANAHTARIN HIKAYESI
Filistinli ünlü karikatürist Umeyye Cuha, Filistin’deki işgalin acı dramını bu kez “Anahtarın Hikâyesi” adlı çizgi filmle anlatıyor. Çizgilerle resmedilen bir halkın dramının hikayesi:
“Anahtarın hikayesi”.. 1948 yılında işgal edilen Filistin topraklarının acı hikayesini anlatan ilk çizgi film…
Filmin senaristi ve çizeri ünlü Filistinli karikatürist Umeyye Cuha, çizimlerinde Filistinlilerin anavatanlarına dönüş arzusunu ve vatan toprağının her zerresine olan özlemini yansıtığını söyledi.
Gazze’deki zor hayat şartlarına ve imkansızlıklara rağmen Filistinli bir film şirketi yapımı tamamlanan film, 1948 yılında siyonistler tarafından işgal edilerek boşaltılan bir Filistin köyünde yaşananları anlatıyor.
35 dakikalık çizgi filmin bir diğer özelliği de, filmde geçen bütün olayların gerçek hayattan alınmış olması. Umeyye Cuha, işgal sırasında yakılan köyünün ve köy halkının imkansızlıklara rağmen topraklarını nasıl kahramanca savunduğunu ninesinden dinlediğini bildirdi.
Cuha, “Bu çizgi filmle Filistin davasını çocuklara basit bir şekilde anlatmak istedim” şeklinde konuştu.
Filmin kahramanı: ANAHTAR
Filmde Filistin halkının topraklarını kendi iradesiyle terketmediğini, bilakis işgalci siyonistlerin işlediği katliamlardan, yaşlılara, kadınlara ve çocuklara yaptıklarından korkup köylerini terketmek zorunda kaldığını söyleyen Cuha, Filistin’e döneceklerine inancının anahtarı bu inancın canlı bir simgesi haline getirmek istediği için anahtarı filmin kahramanı olarak seçtiğini ifade etti.
Anahtarın sadece bir demir parçası olmadığını, bilakis mirasın simgesi olduğunu söyleyen Cuha, evlerinden ve köylerinden ne kadar uzak kalırlarsa kalsınlar dedelerin ve babaların bu mirası koruduğunu bildirdi.
JohaToon” film şirketinin yönetim kurulu başkanlığını da yapan Umeyye Cuha, filminin izleyicilerin beğenisini kazanmasını umduğunu söyledi.
Filmin Onemi
Şirketin halkla ilişkiler sorumlusu Mümine Ebu Hammade, filmin ortaya çıkmasına emek veren ekibin filmin önemine olan inancının ve ekip çalışmasının başarılarında rol oynadığını bildirdi.
Mümine Ebu Hammade, 10 kişiden oluşan film ekibinin filmin Arap ve dünya çocuklarına Filistin davasını ve Filistinlilerin yaşadığı acıları en iyi şekilde anlatacağı düşüncesiyle büyük bir gayretle çalıştığını belirtti.
Filmin Konusu
“Anahtarın hikayesi” filminin konusuna gelince, “Ali ve Hind” her gece uyumadan önce dedelerinden hikayeler ve masallar dinleyen iki kardeştir. Ali bir gün okulda öğretmeninin sorduğu soruyu dedesine sorar: “Vatandaş kime denir ve mülteci kime denir?” Bu soru üzerine Ali’nin dedesi cebinden bir “anahtar” çıkartır. Böylece filmin kahramanı anahtar dile gelip siyonist işgalciler gelene kadar barış ve huzur içinde yaşadığı köyünü ve işgalle birlikte yakılıp yıkılan köyünde yaşananları anlatmaya başlar....

# NINEMIN GOZLUGU ...


# GOZLUGUN TARIHI
Görmeyi kolaylaştıran ilk camlar Asurlular tarafından M.Ö 700'lerde keşfedildi.Antik Yunanlılar ve Romalar içi su dolu küçük küre şeklinde aletleri görmeyi kolaylaştırmak için kullanmışlardır.
Şüphesiz tarih boyunca tüm insanlarda görme kusuru olmuştur. 13. Yüzyılda gözlük ortaya çıkıncaya kadar gerek doğuştan gerekse sonradan göz bozukluğu olan insanlar, ömürlerini böyle geçirmeye, iş yapamamaya hatta evden dışarı çıkamamaya mahkumdular.
Aslında gözlüğün ana malzemesi olan camın tarihi 4 500 yıl evveline kadar gidiyor. Antik dünya insanlarının optik hakkında bilgileri olduğu, camın belirli bir formunun cisimleri büyüttüğünü fark ettikleri biliniyor. Halta milattan önce l000 yıllarına ait, büyüteç olarak kullanılmış cam örneklerine Girit'teki kazılarda rastlanılmıştır. Ne var ki büyütecin cam haline gelmesi çok zaman aldı

Gözlüğü ilk bulan kişinin kim olduğu bilinmiyor. İnsanlık tarihinin büyük teşekkür borçlu olduğu, bu parlak buluşu gerçekleştiren kişinin kim olduğu bütün araştırmalara rağmen hala sırrını koruyor. Bu kişinin 1250 veya 1280 yıllarında Venedik'te yaşamış olması büyük bir olasılık, çünkü 13. Yüzyılda, Ortaçağda Venedik, İtalya'da cam üretimiyle ünlü olan bir yerdi.

İlk gözlüklerin mercekleri konveks, yani dışbükeydi ve sadece yakını görme problemi olanların işlerine yarıyordu. Uzağı görme sorunu olanların derdine çare olacak konkav (içbükey) merceklerin üretilmesi için yüzyıl geçmesi gerekecekti. Görüldüğü gibi gözlüğün tarih içindeki gelişmesi oldukça yavaştır.Uzağı görme sorununu yani miyopluğu düzeltecek merceklerin ancak 15. yüzyılda yapılabilmesinin sebebi o tarihlerde, gözlüğün daha çok yakını okuma amaçlı kullanılması, uzağı görememenin o kadar önemsenmemesi ve içbükey merceklerin imalinin daha zor ve pahalı olmalarıydı






Gözlük icat edildikten ancak 350 yıl sonra düşmeden yüzün ortasına tutturulabildi. Aslında bu gözlük tarihindeki en son ve önemli buluştu. Edward Scarlett 1730'da Londra'da sabit gözlük sapını icat etti. Saplar kafaya göre ayarlanabildiği için gözlük burun üzerine daha az ağırlık yapıyor, düşme tehlikesi de önlenmiş oluyordu.Ancak tüm bu yavaş gelişmeye karşın gözlüğün insanlığa hizmeti büyüktu, en azından onların yaşama bağlılıklarını arttırdı.    
                                                                                      
Matbaanın icadından, basılan kitap ve gazete sayısının artmasından sonra gözlük lüks olmaktan çıkıp tam bir ihtiyaç oldu.14. Yüzyıl ortalarında İtalyanlar gözlük camlarına belki şekillerindeki benzerlikten dolayı 'mercimek' anlamında 'lenticchie' adını verdiler. İngilizcesi de 'lentis' olan mercimek, yaklaşık iki yüzyıl gözlük camı anlamında da kullanıldı. Günümüzde kullanılan 'lens' adının kökeni de bu sebeple mercimeğe dayanıyor.

İlk gözlükçü dükkanı 1783'de Philadelphia'da açıldı. Francis Mc Allister dükkanında gözlükleri bir sepetin içine yığıyor, müşteriler de bunları tek tek deneyerek gözlerine uygun geleni alıyorlardı.

İlk güneş gözlüklerinin 1430'lu yıllarda Çinliler tarafından kullanıldığını biliyor muydunuz? Ateşte dumanın isi ile kararttıkları gözlükler görme kusurlarını düzeltmek için değildi. Sanılacağı gibi Güneş'ten korunmak için de değildi. Çinliler başta mahkemeler olmak üzere bir çok yerde gözleri görünmesin, düşünceleri göz ifadelerinden belli olmasın diye bu koyu renkli gözlükleri takıyorlardı. Daha sonraları İtalya'dan Çin'e numaralı gözlükler de getirildi ama Çinliler onların da çoğunu iste kararttılar.


# DEDEMIN CEP SAATI ...


SAATIN TARIHI

Cep saatinin tarihi 1500'lü yılların başlarına kadar gitmektedir. Henlein'in bir saate yakın sapmalı cep saati o dönem için bir mucize olarak görülmektedir. Tek kollu olarak başlayan gelişme 15. yüzyılın sonlarına doğru da dakikayı gösteren yelkovanın eklenmesi ile devam eder. 18. yüzyılın ortalarına doğru ise saniye kolu saatlerde yerini alır. 19. yüzyıl ise cep saatlerinin altın çağı olur LeCoultre & Cie, Ulysse Nardin, Minerva, Heuer gibi üreticiler bu çağın öncüleridir. 20. yüzyıla geldiğimizde ise bir saatlik sapmaların mucize olarak görülmesi çok geride kalmış olup artık saat üreticileri sapmanın minimumda olduğunu gösterir sertifikalar sunmaya başlamışlardır.


OSMANLI'DA CEP SAATLERI

Osmanlı İmparatorluğu bünyesinde de cep saatler ya da köstekli saatler yer almıştır. Osmanlı için üretim yaptığı bilinen üreticiler arasında Zenith ve İstanbul'da üretilen K.Serkisoff & Co bulunmaktadır. K. Serkisoff & Co 'da daha sonradan adı Zenith olacak olan Billodes mekanizma kullanılmıştır.

ATATURK VE CEP SAATI

Anafartalar Grup Komutanı Albay Mustafa Kemal 10 Ağustos 1915 günü Saat 04.30'da Conkbayırı'nda kırbacı ile taarruz emri verdikten kısa bir süre sonra harekatı tepe üzerinde izlerken bir şarapnel parçası göğsünün sağ tarafına isabet eder. Şans eseri parçalanan cep saati sayesinde mutlak ölümden kurtulur. Atatürk, parçalanan cep saatini o günün anısına Liman Von Sanders'e verir. Liman Von Sanders ise kendi aile armasını taşıyan cep saatini Mustafa Kemal'e hatıra olarak verir. Günümüzde Conkbayırı'nda Zafer Anıtı'nın önünde 4 mermer top güllesi ile işaretlenen yer Mustafa Kemal ATATÜRK'ün saatinin parçalandığı yerdir.

“Ölüm doğru en çok atılanlardan birisiyim… Kurşun ve gülle yağmuru altında birçok müharebelere iştirak ettim… Hatta ölüm bir defa kalbimin üstünden geçti. Kalbimin üzerinde bir cep saati vardı. Ve bu saat şarapnel parçasının şiddetini kırdı.”
Mustafa Kemal ATATÜRK
M. Hayri EGELİ Atatürk’ün Bilinmeyen Hatıraları s. 12



KRONOLOJİK SAAT TARIHI
1485 : Leonardo da Vinci saat kurgusu zincirinin sarıldığı küçük çarkın taslağını çizer.
1500'ler : Almanya : Peter Henlein cep saatini icad eder.
1600'lerin başları : Şekilli saatler popüler olmaya başlar. Kasaları hayvan veya türlü objeler esas alınarak üretilir. Dini tema yaygındır.
1635 : Da Vinci'nin saatler için yaptığı tasarım kol saatleri için uygulanır.
1659 - 1675 : Christian Huygens "Remontoire"'i icad eder.
1687 : Daniel Quare zil kullanarak buçuklarda ve saat başlarında çalan mekanizmanın patentini alır.
1704 : Peter and Jacob Debaufre ve Nicolas Facio, kol saati mekanizmalarında yakut kullanmanın öncüleri olurlar.
1750 : Saat üreticileri kadranlarda Sır kullanmaya başlar.
1759 : Thomas Mudge maşalı eşapmanı icad etti. Maşalı eşapmanla balans çarkının serbestçe salınımda bulunması imkanı doğdu.
1775 : Abraham Louis Breguet Fransa'da Paris'te kendi saat üretim atölyesini kurdu.
1780 : Abraham Louis Perrelet kendinden kurmalı mekanizmayı icad eder.
1786 : Breguet saat kadranlarında "guilloche" kullanan ilk isim olur.
1791 : J.F. Bautte daha sonra Girard-Perregaux olacak firmayı kurar.
1807 : Thomas Young kaydeden kronografı icad eder.
1809 : Shrewsbury, Massachusetts'lı Luther Goddard ABD deki ilk saat üreticisi olur.
1820 : Thomas Prest kendinden kurmalı kol saati sisteminin patentini alır.
1833 : Antoine LeCoultre sonradan adı Jaeger-LeCoultre olacak olan firmasını kurar.
1837 : İlk Tiffany mağazası açılır.
1843: Adrien Philippe tepe kullanılarak kurulan ve ayarlanan kol saatini geliştirir.
1844 : Adolph Nicole, start, stop ve reset i bulunan kronografı icad eder.
1844 : Antoine LeCoultre millionometre'yi icad eder.
1848 : Louis Brandt ileride Omega Watch Company olacak olan La Chaux-de-Fonds'u kurar.
1853 : Tissot saat ilk iki zamanlı saati geliştirir.
1858 : Minerva Saat kuruldu.
1860 : Heuer Saat kuruldu.
1865 : Zenith Saat kuruldu.
1881 : Movado Saat kuruldu.
1884 : Greenwich, İngiltere resmen sıfır meridyeni kabul edilir ve saat farkı'nın hesaplanmasında dünya çapında baz olarak kullanılır.
1886 : Geneva mührü kullanılmaya başlanır.
1894 : Universal Geneve kurulur.
1905 : Hans Wilsdorf Rolex Kol Saatleri firmasını kurdu.
1914 : Eterna ilk alarmlı kol saatini tanıttı.
1918 : Japan : Shakosha Kol Saatleri Şirketi kuruldu. 1931 yılında firma adı Citizen olarak değişecektir.
1923 : John Harwood ilk defa kendinden kurmalı bir kol saatinin seri üretimini başlatır.
1924 : Tokyo : Seiko Kinttaro Hattori tarafından kurulur.
1926 : Rolex ilk su geçirmez kasa olan "Oyster"ı tanıtır.
1929 : İlk anti manyetik kol saati Tissot tarafından tanıtılır.
1933 : Ingersoll "Mickey Mouse" kol saatini tanıtır.
1951 : İleride "Mondaine" olacak "Frank & Bernheim" kurulur.
1956 : Rolex Saat ilk Gün ve Tarih göstergeli modeli tanıtır.
1957 : Hamilton Saatleri Dünyanın ilk pilli kol saatini tanıtır.
1962 : Rado Saat Dünyanın ilk çizilmeye dayanıklı kol saatini tanıtır "Diastar 1".
1962 : İsviçre Mekanizma üreticisi ETA ilk pille çalışan quartz kol saatini geliştirir.
1970 : Hamilton "Pulsar" adını verdiği ilk elektronik dijital kol saatini tanıtır.
1972 : Longines ve Seiko LCD, (Liquid Crystal Display) kadranı tanıtır.
1980 : Hublot Saat kuruldu.
1983 : İsviçre firması SMH, Swatch markasını tanıtır.
1985 : İsviçreli Heuer firması TAG ile birleşip TAG Heuer olur.
1986 : Audemars Piguet ilk kendinden kurmalı Tourbillon'u tanıtır.
1989: Luminox Saat Kurulur.
1991 : Franck Muller Saat kuruldu.
1999 : Casio saatleri içerisinde Global Positioning System (GPS) olan ilk kol saatini geliştirir.
2006 : 1951 kuruluşlu Mondaine Grubu - Luminox'u bünyesine katar.

1 Aralık 2009 Salı

# TAS PLAKTAN SARKILAR ...

http://www.youtube.com/watch?v=4IY_sWlPvAE

http://www.youtube.com/watch?v=lbXEvo9XRes&feature=related

http://www.youtube.com/watch?v=I1WwFNahKRg

http://www.youtube.com/watch?v=TKjM5i5PC5U&feature=PlayList&p=463F9A689EDA8AAD&index=0

http://www.youtube.com/watch?v=lbyfTP9e6fo

http://www.youtube.com/watch?v=yQteE0BpO4c

http://www.youtube.com/watch?v=tBGtD8lCPYU

http://www.youtube.com/watch?v=YqRGXO3W8iQ

http://www.youtube.com/watch?v=VfVwvwZxjvE

http://www.youtube.com/watch?v=tRNHLo8_nZ8&feature=related

http://www.youtube.com/watch?v=maoCVoY3NTg&feature=related

http://www.youtube.com/watch?v=tRNHLo8_nZ8&feature=related

http://www.youtube.com/watch?v=BoXeN3dN4M4&feature=related

http://www.youtube.com/watch?v=uWXXHE-lwfo&feature=related

# TAS PLAKLAR ...



















İki tarafinda da ses sinyalleri kaydedilmiş en ilkel plak türüdür. 1890'larda ortaya çıktı. Aslında 78,26 devir'de okunabilen plak türüdür. Üretimi neredeyse 1940'lı yıllara kadar devam etse de, çok kırılgan olması nedeni ile kullanımı dikkat isteyen bir plak türüdür. Üretiminde kullanılan ebonit maddesinin yapısından dolayı Türkiye'de bu isimle anılmaktadır. Özellikle gramofon ve motoru 78,26 devri destekleyen pikaplar ile okunabilir.























Günümüzde müzik ve teknoloji öyle içiçe oldu ki, artık elimizde taşıdığımız küçük mp3-4 ya da ipodlarımızla binlerce şarkıyı dinleyebilmekteyiz. Ya anne ve babalarımız? Onlar, döneminin cd'leri olan taş plaklardan sevdikleri sanatçıların 1-2 parçasını dinleyebilmekteydiler.
Üretimlerinde ebonit maddesi kullanıldığı için halk arasında "taş plak" olarak anılırlardı. Odeon, Columbia, tanınmış şirketlerin adıydı. Taş plakların, her iki tarafında da kayıt olurdu. Aslında devrileri 78 değil, tam olarak 78, 26 idi. Özellikle gramofonlarla dinlenebiliyorlardı. Çok kırılgan oldukları için, özen ile kullanılmaları gerekiyordu. 1940'lara doğru üretimleri durduruldu.



# YASASIN TAVAN ARASINDA GRAMAFON BULDUM :)



GRAMAFON










1 -Gramofon , eski yunanca fone, "ses" ve grammein, "yazmak" kelimelerinden kaynaklanıyor. Bu makine ile ses ve müzik kayıtı veya dinleme olanakları bulunmaktadır. Ilk patenti , 29 Eylül 1887 alman yaratıcı Emil Berliner tarafından alındı. Gramofon bir yuvarlak ince taş plak ile , fonograf ise bir silindir ile çalışır. Ilk fonograf yaratıcılardan biri ünlü Thomas Alva Edison dur. Ilk müzik çalar kutusu. meyhane kültürünün vazgeçilmez aracı. Taş plak ile bir araya gelince bir güzel olur. Rock müzik bile yapılır.



2 -Plâklar üzerine tespit edilmiş olan esasları tekrarlamaya yarayan alet. Gramafon iki bölümden ibarettir: Plâk ve makine.Plâk, gomalaka ve mumlu maddelerle (son yıllarda plâstik maddelerle) yapılan bir disktir.İki yüzünde helezon şeklinde oyuklar vardır. Bu oyuklar, girintili çıkıntılıdır, özel olarak yapılmış olan gramafon iğnesi, bu oyuklar arasında dolaşırken, meydana gelen titreşimler, plâğa alınan sesin tekrar duyulmasını sağlar.Makine, plâğın devamlı olarak ve aynı hızda dönmesini sağlayan bir motor ile, sesi yansıtan bir bölümden ibarettir. Motor, zemberek ya da elektrikle çalıştırılabilir. Her iki şekilde de dakikada ortalama olarak 78 devir yapılır. Elektrikle çalışan gramafonlara pikap adı verilir.iğne, plâk üzerinde dolandıkça, oyukların girinti ve çıkıntısına göre meydana gelen titreşimler, iğnenin bağlı bulunduğu diyagrama yansır, ses titreşimleri, diyagram ve ses kutusu yardımı ile büyütülerek aksettirilmiş olur.

# NENEMIN SANDIGI :)






















































</>

</>
</>A